Kadın Olmak ve Görülmemek

Görülmek, yalnızca fiziksel bir varlıkla değil; duyguların, düşüncelerin ve emeğin fark edilmesiyle mümkündür. Ancak birçok kadın, hayatın içinde aktif roller üstlenmesine rağmen içten içe görünmediğini hisseder. Toplumun beklentileri, partnerin ilgisizliği ya da ailesel sorumluluklar içinde kadın olmak, çoğu zaman fark edilmeden var olmaya çalışmaktır. Kadın, yaptığı her şeyi “zaten yapması gereken” olarak duyduğunda, iç dünyasında yavaş yavaş silinmeye başlar.
Bu silinme hali, zamanla bir kimlik bulanıklığına ve duygusal geri çekilmeye neden olur. Görülmeyen kadın, önce konuşmamayı öğrenir; sonra hissetmemeyi. Çünkü anlaşılmadığını düşünen zihin, bir süre sonra duygularını bastırmayı da savunma olarak geliştirir. Kadının varlığının değer bulmaması, onu sadece ilişkiden değil, kendinden de uzaklaştırabilir. Görülmek, yalnızca başkalarının bakışıyla değil, kadının kendi içindeki varlığını onurlandırmasıyla yeniden mümkün hale gelir.
Görünmezliğin Farklı Boyutları
Kadın olmak ve görülmeme durumu, hayatın çeşitli alanlarında farklı biçimlerde ortaya çıkar:
- İş yerinde kadınların terfi şanslarının kısıtlanması, aynı işi yapmalarına rağmen erkeklerden daha az kazanmaları veya liderlik pozisyonlarında yeterince temsil edilmemeleri “cam tavan” sendromu olarak adlandırılır. Ayrıca kadınların fikirlerinin toplantılarda göz ardı edilmesi, ancak aynı fikir bir erkek tarafından dile getirildiğinde takdir görmesi sıkça rastlanan bir durumdur.
- Ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı gibi sorumluluklar genellikle kadınların omuzlarındadır ve bu emek, karşılıksız ve “görünmez” kabul edilir. Toplumda bu emeğin ekonomik bir karşılığı veya sosyal bir değeri olduğu genellikle göz ardı edilir. Bu durum, kadınların kariyerlerini veya kişisel gelişimlerini sürdürmelerini kısıtlayabilir.
- Medyada kadınların genellikle basmakalıp rollerle, yüzeysel veya cinsel nesneler olarak temsil edilmesi, gerçek potansiyellerini yansıtmaz. Bilim, spor, siyaset gibi alanlarda başarılı kadınların hikayelerinin yeterince yer bulmaması, genç kızların rol modellerden mahrum kalmasına neden olur.
- Tarih kitapları genellikle erkek kahramanlar ve liderler üzerine odaklanırken, bilim, sanat ve felsefeye önemli katkılarda bulunmuş kadınların isimleri sıklıkla göz ardı edilir veya geri planda kalır. Bu durum, kadınların geçmişteki başarılarının gelecek nesillere aktarılmasını engeller.
- Kadınların sağlık sorunları bazen erkeklerin semptomlarına göre daha az ciddiye alınabilir veya yanlış teşhis edilebilir. Kadın bedeninin ve hastalıklarının yeterince araştırılmaması, kadınlara özel sağlık sorunlarının göz ardı edilmesine yol açabilir.

Görülmeme Hissi Ne Zaman Başlar?
Kadın olmak ve görülmeme hissi çoğu zaman çocuklukta atılan tohumlarla başlar. Çocukken duygularına yer verilmeyen, ihtiyaçları küçümsenen ya da sadece “iyi çocuk” olduğu sürece kabul gören birey, büyüdüğünde kendi varlığını başkalarının gözünden tanımlamaya eğilimlidir. Bu yapı, yetişkinlikte kurulan romantik ya da sosyal ilişkilerde sürekli onay arama, beğenilme çabası ya da uyum sağlama zorunluluğu olarak kendini gösterir. Kadının duyulma ve görülme ihtiyacı karşılanmadığında, iç dünyasında kronik bir yalnızlık gelişir.
Kadın olmak, bu bağlamda sadece cinsiyetin değil; aynı zamanda duygusal görünürlük savaşının bir ifadesidir. Partneri tarafından fark edilmeyen bir kadının sesi kısılmaya, emeği yok sayılmaya, duyguları değersizleşmeye başladığında; kişi kendi sınırlarını korumayı bırakır. Zamanla “görülmeme” hissi, bir yaşam biçimine dönüşebilir. Ve kadın, kimsenin fark etmediği bir duvarın arkasında yaşarken bile gülümsemeye devam edebilir.
Kadınların Görünmezleştiği İlişkiler
Her ilişki kadına alan açmaz. Bazı ilişkilerde kadın yalnızca bir rolü yerine getiren kişi hâline gelir: iyi bir anne, sabırlı bir eş, çalışkan bir kadın… Ancak bu rollere hapsolduğunda, kadının “ben kimim?” sorusu içten içe yankılanmaya başlar. Duygularını ifade etmesine rağmen karşılık bulamayan, partnerinin yüzüne baktığında gerçek bir temas göremeyen kadın, zamanla ilişki içinde duygusal olarak görünmez hâle gelir. Bu, ilişkinin içinde ama ilişkiye ait hissedememe durumudur.
Kadın olmak çoğu zaman “gerekenleri yapıyor olmak” gibi sunulsa da, asıl ihtiyaç fark edilmek ve iç dünyasıyla birlikte sevilmektir. Kadınların görmezden gelindiği ilişkilerde en sık gözlemlenen dinamiklerden biri de duygusal emek sömürüsüdür. Kadın partnerinin yükünü taşır, empati yapar, yumuşatır ama kendi duyguları çoğu zaman cevapsız kalır.
Bu konuyu daha derinlemesine ele aldığımız “İlişkide Anlaşılmayan Kadın Ne Hisseder?” yazısına da mutlaka göz atmalısınız.
Bu görünmezlik hali, zamanla kadınların ilişkiden vazgeçmeden önce kendinden vazgeçmesine neden olur. Ve işte o zaman en sessiz kopuş başlar.
Kadın Olmak ve Kendini Görünür Kılmak Mümkün mü?
Kadın olmak, çoğu zaman başkaları tarafından görülmeyi beklemekle başlar; ama şifalanma, kendini önce kendi gözünle görmeye başladığında başlar. Bir kadının duygusal varlığı sürekli inkâr edildiğinde ya da yalnızca başkalarının ihtiyaçlarını karşılamakla tanımlandığında, öz benlik bastırılır. Ancak bu görünmezlik hali değiştirilebilir. Psikolojik farkındalık, terapi desteği ve sağlıklı sınırlar oluşturmak; kadının yeniden kendini duyması ve değerini hissetmesi için atılacak ilk adımlardır.
Görülmek, yalnızca çevreden gelen onayla değil, içsel benliğe verilen izinle mümkündür. Kadınlar, “önce ben ne hissediyorum?”, “bu ilişki içinde ben var mıyım?” gibi sorularla kendi görünürlüklerini yeniden inşa edebilirler. Bu süreç sabır, içsel cesaret ve duygusal destek gerektirir. Ama her kadın, kendi içsel yolculuğunda yeniden görünür olma gücüne sahiptir. Çünkü kadın olmak, yok sayılmak değil; varlığını tüm benliğiyle onurlandırmaktır.
Henüz yorum yapılmamış.