Bir Kadının Kendine Dönüş Hikayesi

Bazı kadınlar vardır; önce herkes için bir şey olurlar. Eş olurlar, anne olurlar, kız evlat olurlar, taşıyan, susturan, idare eden olurlar. Ama zamanla o çok şeyin içinde kendileri olmayı unuturlar. Kimi zaman bir sessizlikte, kimi zaman bir kırılmada fark ederler; bu hayat onlara aitmiş gibi görünse de, aslında kendilerinden çok uzakta yaşamışlardır. Ve işte o anda başlar asıl yolculuk: kendine dönüş.
Kendine dönüş, aniden gelen bir farkındalık değil; çoğu zaman sessiz bir içsel çöküşle başlar. Bir kadın ne zaman sustuğunu, bastırıldığını, görünmez olduğunu fark ederse, içe dönmeye başlar. Bu yolculukta acı, yalnızlık, suçluluk ve korku kadar umut, merhamet ve içsel güç de vardır. Aynaya bakıp “Ben kimim?” diye sorduğu an, cevap hemen gelmese de o sorunun kendisi bile iyileştiricidir. Çünkü o artık kendini değil, kendi olmayanı sorgulamaktadır.
Kendine dönüş, bir son değil; yeni bir başlangıçtır. Başkalarının beklentilerinden arınarak, kendi iç sesini yeniden duymaya başladığında, bir kadın yalnızca kendini değil; içinde bastırılmış onlarca duyguyu da onurlandırır.
Neden Bunca Zaman Kendimden Uzaklaştım?
Bu soruyu bir gün aynaya bakan her kadın sorar. Uzun süre boyunca güçlü görünmeye çalışmak, ilişkileri sürdürmek, çevreyi memnun etmek ve kırılmamış gibi davranmak; kadını kendinden uzaklaştıran, ama topluma uygun gösteren bir kalıba dönüştürür. İçten içe tükenen, ama dışarıya gülümseyen bir kadın… O gülümsemenin ardında, bastırılmış hayaller, ertelenmiş duygular ve yutulmuş cümleler vardır. Kendine dönüş, bu sorunun fark edilmesiyle başlar: “Ben neden en çok kendimi ihmal ettim?”
Çünkü çoğu kadın, önce başkalarına iyi gelmeyi öğrenir; kendine ise en son sıra gelir. Bu bir eksiklik değil; öğretilmiş bir düzendir. Ama bu düzenin içinde kendini kaybeden kadın, bir noktada durur. Durduğu yerde sessizlik ağır gelir ama gerçek olur. “Ben ne istiyorum?”, “Nasıl hissetmek istiyorum?” gibi sorular birer isyana değil, içsel uyanışa dönüşür. Kendine dönüş süreci işte bu sorularla filizlenir: bastırılan değil, duyulan bir kadın olmaya karar verildiğinde.
Ve bazen bir cümle, bir an, bir kayıp, bir ayrılık ya da bir yalnızlık anı bu farkındalığı başlatır. Kimi zaman bir hayal kırıklığı, kimi zaman sadece bir sabah uyanıp ruhunun boşluğunu fark etmek… Ne olursa olsun, kendine dönüş, dışarıya değil içeriye bakmayı seçmekle başlar. O seçim küçük görünür ama bir kadının hayatındaki en büyük adımlardan biridir.
Kendine Dönmenin Küçük Ama Güçlü Adımları
Kendine dönüş büyük ve devrimsel bir karar gibi görünse de, aslında küçük ama anlamlı adımlarla başlar. Çünkü bir kadın, yıllardır bastırdığı duygularla bir anda yüzleşemez; bu zaman ve alan ister. Kendine yeniden yaklaşmak; alışkanlık hâline gelmiş “katlanmayı”, “öncelik vermemeyi” ve “görmezden gelmeyi” yavaşça bırakmakla mümkündür. İlk adım çoğu zaman görünmezdir: bir sabah sessizliği sevmek, bir cümleyi yarıda kesmemek ya da ağlamak istediğinde kendini tutmamaktır.
Bu yolculukta yazmak çok güçlüdür. Kalem, kadının bastırdığı sesini duymasını sağlar. Günde sadece 5 dakikalık bir iç döküm, bir not defterinde başlayan farkındalık; zamanla bir içsel aynaya dönüşür. Aynı şekilde hayır diyebilmek, bedenin ihtiyacına kulak vermek, yalnız yürümek, aynaya bakıp kendine “buradayım” diyebilmek… Bunların hepsi küçük görünür ama kendine dönüş sürecinin en temel taşlarını oluşturur. Çünkü bir kadın kendini küçük şeylerde hatırladığında, büyük değişimlerin kapısı aralanır.
Unutulmamalıdır ki bu süreçte “geri dönmek” yoktur. Her adım, yeniden tanımakla ilgilidir. Eski hâlini değil, şimdiki varlığını kabul etmeyi öğrenmekle… Ve her kadın, bu dönüşüm yolculuğunda tek başına değil; diğer kadınların sessiz cesaretiyle omuz omuza yürür. Kendine dönüş, yalnızlık değil; içsel dayanışmadır. Ve her adımda, “Artık kendim için de varım” diyebilmekle güçlenir.
Henüz yorum yapılmamış.