Doğamadan Giden Kalbim

12.06.2025
24
REKLAM ALANI
Doğamadan Giden Kalbim

Sizlerden Gelenler – Aslı’nın Hikayesi

Ben Aslı.
Hayatımın en heyecanlı zamanlarını yaşıyordum…
İçimde atan minik bir kalp vardı.
Ultrasonda o ilk kalp atışını duydum ya, o an anladım:
Artık yalnız değilim.

REKLAM ALANI

Her gün karnımı severek uyandım. Ona isim düşündüm, hayaller kurdum.
Birlikte büyüyoruz sandım.

Ve sonra bir gün, kontrol sırasında doktorun yüzü değişti.
Bekledi.
Sustu.
Sonra “Kalp atışı yok” dedi.

Dünya durdu.

Karnımdaydı… Ama artık yoktu.

O cümle, sadece doktorun ağzından çıkmadı…
Sanki zaman da, ben de, içimdeki her şey de o an durdu.
Sesleri duyamadım. Ekranda bir şeyler gösteriliyordu, biri bir şeyler anlatıyordu ama benim zihnim artık sadece bir noktaya sabitlenmişti:
“Kalp atışı yok.”

Birden içimde müthiş bir sessizlik çöktü.
O minicik kıpırtıyı her gün hissettiğim yerde artık hiç hareket yoktu.
Ama bedenim hala hamileydi.
Hala taşıyordum.
Ve bu, tarifsiz bir acı…

Çünkü dışardan bakan biri, beni hala “hamile” sanıyordu.
Ama ben içimde artık bir kaybı taşıyordum.
Geriye sadece bedenim değil, ruhum da ağırlaşmıştı.
Doktorlar prosedürleri anlatırken, ben sadece içimden “ama o hala benim bebeğim” diyordum.

En zor an neydi biliyor musun?

Hastaneden çıkarken hiçbir bebekle çıkmamak.
Elimde bir doğum çantası bile yoktu.
Sadece boş bir karnım ve ağır bir kalbim vardı.
Sanki hem bir doğum hem bir cenaze yaşamış gibiydim.
Yasım görünmüyordu.
Ve görünmeyen yas en ağır olandı.

Günlerce karnımı tuttum elimle.
Sanki hala oradaymış gibi.
Biri bana “Geçecek” dediğinde içimden bağırmak istedim:
“Geçmeyecek! O benimdi. Onu ben büyütüyordum!”

Ama hiç bağırmadım.
Sadece sustum.
Çünkü bu acı, dışarıdan değil, içerden yaşanıyordu.

Şimdi zaman geçti.
Hala onun doğacağı günü unutmadım.
Bazen bir bebek ağlayınca kalbim sızlıyor.
Ama artık şunu söyleyebiliyorum:

“Ben seni doğuramadım… ama seni sevdim.
Hiç tanıyamadım… ama hep taşıyacağım.”

Ve bu sevgi, beni de iyileştiriyor.

İyileşmek Sessizlikte Başladı…

İlk zamanlar sadece sustum.
Kimseye anlatmak istemedim.
Ama içimde birikenleri taşıyamaz hale geldiğimde, bir defter aldım.
Geceleri kimse duymadan ona yazdım:
“Seni çok özlüyorum…”
Bazen sadece tarih attım. Bazen birkaç kelime. Ama her satırda onu yeniden yaşadım.
Ve yazdıkça… ağladıkça… içimde yavaş yavaş bir şey çözüldü.

Doğaya döndüm.
Ağaçların arasında yürümek, toprağa çıplak ayakla basmak, kuş seslerine kulak vermek…
Bana bir şey öğretti:
Doğada da kayıplar var ama her kayıp bir dönüşüm yaratıyor.

Ruhumu besleyen küçük ritüeller oluşturdum.
Bir mum yaktım onun için.
Belki her gece değil ama ne zaman kalbim sıkışsa, o ışıkla konuşur gibi oldum.
Bir zaman sonra o mum sadece onu değil, beni de aydınlatmaya başladı.

Fotoğraflar yoktu ama anılar vardı.
Onu düşündüğümde hissettiğim şeyi yavaşça kutsamaya başladım.
Benimle çok kısa bir süreydi belki ama varlığı, beni başka bir kadına dönüştürdü.

Başkalarının hikayelerini okumak da iyileştirdi beni.
“Bunu sadece ben yaşamadım,” demek büyük bir teselli.
Çünkü görünmeyen acılar ancak birlikte görünür olduğunda iyileşmeye başlıyor.

Ve en önemlisi:

Kendimi affettim.
Bedenimi, ruhumu, anneliğimi…
Kaybımı inkar etmeden, bastırmadan ama onurlandırarak yaşamaya başladım.
Böylece acım bana yük değil, şefkatli bir eşlikçi oldu.

Bu süreçte ne mucizevi bir çözüm vardı, ne de “artık iyiyim” dediğim net bir gün…
Ama artık biliyorum:
İyileşmek, bazen sadece acıyı suçlamamayı seçmekle başlıyor.

REKLAM ALANI
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.